9 Ocak 2010 Cumartesi

İsrail Günlüğü - 6. Gün - Yeni yılın ilk günü

.

Bugün Cuma yani Shabbat. Öğlenden itibaren cumartesi akşamına kadar çoğu dükkan kapalı olacakmış. Akşam yemeklerini peynir ekmek ve salatalıkla geçirdiğimizden ve nevalemiz de epeyi azaldığından, dükkanların kapanması bizim için önemli bir sorun olabilir diye düşünüp öğleden önce alışverişe çıktık. Daha önce otobüs park yeri olduğuna kanaat getirdiğim yer meğer hem otobüs terminali hem de alışveriş merkezi imiş. Tembelliğimizden kaçırdığımız sabah kalvaltısından kalma açlığımıza koşer (bir tür helal) hamburger nasıl olur merakı eklenince karşımıza çıkan Mavi Express Mc Donalds'a uğramamak mümkün değildi. Tabii ki bir Happy Meal aldım ve böylece oyuncağım da olmuş oldu

Avrupa'daki "Euro Shop" Türkiye deki "milyoncu" dükkanlar benzeri bir dükkan da burda bulduk. Türkiye'dekilerden çok da farklı değil ama ürünlerin kalitesi pek de iyi olmadığından fazla bir şey alamadık.

Sonrasında da tüm tembelliğimizle kendimizi otel odasının uyuşukluğuna bıraktık.

İsrail Günlüğü - 5. Gün




Günün olayının yeni yıl yemeği olduğunu söylememe gerek yok sanırım! Asıl olay ise Sunyaev'in bizim masaya gelip benimle kadeh kaldırmasıydı.

Yemekte Brezilyalılar, Ruslar, Yunanlılar ve Hintliler'le yanı masadaydık. En keyiflileri Brezilyalılar'ken iki de bir masanın altına eğilme çabaları ve gözlerine hakim olmayan Rus amca masanın en sinir bozucusuydu. Başlarda, yanındaki kadının karısı olduğunu düşünsek de adama bu kadar sessiz kaldığına bakınca acaba komşu kızı, kuzeni veya ... hay Allah ya, insanın aklına türlü türlü şey geliyo işte... Sevdiceğin sandalyemi adım adım yanına çekmesi işe yaramayınca sonunda bir yer değiştirme operasyonu ile olayı ört bas ettik.

A bir de Ay'ın ancak %8'inin örtüldüğü Ay Tutulması vardı ki bunu da Sunyaev'in daveti ile dışarı çıkıp izlemenin keyfi bambaşkaydı. Bir de "mavi ay" nedir onu öğrettim Sunyaev'e. Bilmeyenler için mavi ay: Bir ay içerisinde iki kez dolunay görülürse bu ikinci dolunaya mavi ay adı veriliyormuş.

Otele döner dönmez yaptığım ilk işin yeni yıl hediyemi açmak olduğunu da herkes tahmin ediyor galiba :)

6 Ocak 2010 Çarşamba

İsrail Günlüğü - 4. Gün



Aynı masayı paylaştığımız öğle yemeğinde Sunyaev sonunda beni hatırladı! Foça'daki kongredeki "registration desk girl" olarak :)

Akşam otel lobisinde toplaşıp otobüsle şehir merkezine gitmeye niyetlendik. Ne var ki tüm yapabildiğimiz otobüs duraklarına kadar yürüyüp, durağa vardığımızda yağmurdan sırıl sıklam olduğumuz için durakta otobüs bekleyemeyecek hale gelip taksilere binişmek oldu. Ara ara yağan yağmura aldırmadan eski şehrin içinde ilerledik. Kalbolduğumuza karar verip yol sorduğumuz dükkanlardan biri Türk çıkınca işte o zaman eğlence başladı. Fırıncı amcanın babasının babasının babası Türk'müş. Buradaki ilk Türk dükkan orasıymış. Kasanın üzerinde asılı Türk bayrağını göstererek bazı hikayeler anlattı bize fondaki "mavi mavi masmavi" eşliğinde. Hepimize minik kurabiyelerinden ikram etti, ama yetmemiş olacak ki bir de kahve ısmarlamak istedi. Az da değildik hani, 13 kişi. Kahve için vaktimiz olmadığını söylediğimizde her birimiz için kocaman susamlı kurabiyemsi şeylerden paket yaptı. Hepimizin yüzünde tatlı bir tebessüm ve bilmeyenlerde de Türk misafirperverliğinin şaşkınlığı vardı oradan ayrılırken.

Biz yürümeye devam ederken yollar artık ıssızlaşmıştı. İsa'nın sırtında çarmıhla gezindiğini bildiğimiz o yollarda, karanlık ve yağmurda yürümek... Ürkütücü olabiliyordu zaman zaman ama hem kalabalıktık hem de neşeli bir gruptuk.

Hava bir ara öyle soğudu ki sormadan edemedim:
WOS: Is it snowing?
Tüm sevimliliği ve tipik Hint aksanı ile bir arkadaş: No, it is just water. But it is cold!
Bundan sonra da ha bire "just water but it is cold" diyip durduk. Hint aksanı, sevimli bir karakter ile birleştiğinde gerçekten çok eğlenceli oluyor.

Eski şehire girdiğimizde artık hepimiz acıkmıştık. İlk karşımıza çıkan yiyecek dükkanında hepimiz de birer shawarma yedik. Shawarma dedikleri, bizim döneri hindi etinden yapıp yanına da türlü türlü sos koyup lafa(dürüm lavaş) veya pita(pide) ile servis edileni.

Eski şehire inip de Ağlama Duvarı'na uğramamak olmaz tabii ki. Her ne kadar pazartesi günü buraya biz gezi düzenlenecek olsa da bu mini keşiften de kendimizi alı koyamadık doğrusu.

Eski şehirin duvarları arasında yürürken akşamın başlangıcında bize katılmamış olan Fransız bir arkadaşa rastladık. Biraz zorlamayla da olsa onu da aldık aramıza ve öyle devam ettik ama yol boyu o kadar yalnız başına ve mutsuz yürüdü ki sonunda dayanamadım ve yolunu kestim. "Nedir?" dedim, "Nooluyoruz?" Miyersem kız arkadaşından ayrılmış. "Ayol" dedim "dert ettiğin şeye bak. Ex gitmişse demek ki sana next bulma vakti. Hem bak işte biz de bara gidiyoruz, yeni insanlar, yeni kaynaşmalar falan. Hem bak işte gayet uluslararası bir ortamdasın, tamam kız sayısı az olabilir ama yeni ufuklara yelken açmak lazım cicim!" Biraz garip baktıysa da önceleri, sonradan onun da yüzü güldü yavaş yavaş. Biz de bu sırada hedefe ulaşabildik sonunda. Mamilla Otel'in Mirror Bar'ında birer içki, az biraz dans ve gerisin geri otel yolları...

5 Ocak 2010 Salı

İsrail Günlüğü - 3. Gün


Saatin onikiyi geçmesi ile sevdicek doğumgünü hediyesini açtı. Taa ne zaman hazırladığım, bir süre Kayseri'de Noel Baba'nın ayakları altında duran ve sonra da tee buralara kadar gelen minik bir hediye...

Gündüz ise ilk dersten sonra yaka kartımı ve onunla birlikte yemek fişlerimi de otelde unuttuğumu farketmemin ardından otele döndük, güya yemek fişini alıp hemen dönecektik ama henüz tam geçmemiş grip ve tembelliğimiz birleşince yapabildiğimiz tek şey uyumak oldu.

Gündüz uyuyunca akşamında gözlerimiz açıldı fal taşı gibi mübarek ama bu defa da ne yapsak nereye gitsek bilemedik. En iyisi dedik, otelin lobisinde dolaşalım azıcık, gruptan birilerini görürsek de onlara takılırız. Ne var ki kimseyi göremedik ortalarda. Otelin barında birer martini içtik. Uzun zamandır tadına bakmak istediğimden mi yoksa yanımda sevdiceğimin oluşundan mı bilmem, ben sevdim epeyce. Bardaklar da martini bardağı olsa daha iyi olacaktı ama neyse :)

İsrail Günlüğü - 2. Gün



28.Aralık.2009 - İsrail'de 2. Gün
Kış okulunun ilk günü.

Dersler daha çok sunumlar şeklinde ilerliyor. Kış okulundan çok bir workshop tadında. Katılımcıların ne kadarı bizim gibi öğrenci, ne kadarı hoca tam anlamadık henüz. Zaten herkes soru sormak için fazlaca çekingen. Avi ve Reem olabildiğince cesaretlendirmeye çalışıyorlar soru sorulması için.

İlk kahve molasından itibaren Sunyaev ile çok sevimli bir arkadaşlığımız oldu. Türkiye ve özellikle de Kayseri ile çok ilgili. İlk aklına gelen isimler Sabancı'dakiler tabii ki.

Öğle yemeğini Belçika Evi anlamına gelen Beit Belgia'da yiyoruz, okulun yemekhanesi mi yoksa sadece misafirlere özel bir yer mi bilmiyorum.

Şehrin genelindeki eli silahlı adamlar üniversitenin içinde de var.

Kampüsün içi kocaman bir orman gibi. Aslında gibi'si fazla, bir tarafta kocaman bir orman var ama bunun haricinde de birçok farklı ağaç var ve altlarında açıklamalar.

Akşam bir resepsiyon hazırlanmış. Sushi yiyeceğim diye heycanlanırken Sunyaev bunların gerçek sushi olmadıklarını söyleyince biraz yıkıldımsa da biraz da işime geldi doğrusu.   Resepsiyonda da en çok sohbet ettiğimiz kişi Sunyaev oldu. Sanırım o da ilk aşamada önceden tanışmış olduğu birileri ile sohbet etmeyi tercih ediyor. Etrafında onunda konuşmak isteyen ama cesaret edemeyen/cümle toparlamaya çalışan birçok kişi var, benim Foça'daki halime benziyorlar :)

Resepsiyon sonrası otele dönmek farklı bir ülkedeki ilk günler için çok pasif bir davranış olduğundan olsa gerek, Ege'deki hoca da biz de otele dönmeye pek meraklı değiliz. Hocanın Yunanistanlı bir tanıdığının öğrencileri olan iki Yunanlı ile tanışıyoruz, Philip ve Maria. Philip cep telefonu için şarj aleti almak istiyor, bu nedenle alışveriş merkezi derdinde. Biz de otel civarında bulduğumuz BİM kılıklı marketten başka bir yer görmediğimizden, hemen atlıyoruz bu fikre. Taksi ile gidilebilecek bir alışveriş merkezi... Yerin adını biliyor Philip. 5 kişi, 2 taksiye bölünüp yola koyuluyoruz. İsrail'e gelmeden önce okuduklarıma dayanarak taksi şoförünün taksimetreyi açmak istemeyeceğini tahmin edebiliyorum ve özellikle açmasını söylüyorum. Adam biraz inat etse de açıyor. İndiğimiz zaman Philip ve Maria'yla konuştuğumuza göre bizden yaklaşık 10 şekel fazla ödemişler.  Şarj aletini aldıktan sonra yürüyerek şehir merkezine gitmek istiyor Yunanlı arkadaşlarımız. Bizlerse tipik Türkler olarak alışveriş merkezinden gayet memnunuz. Dükkanları geziyoruz, kampanyalı Golan şarapları buluyoruz :) ve bir de Nivea Şampuan!

Otele geldiğimizde ilk gün için fazlaca yorgunuz...